İnsanlık çok uzun süredir doğal psikedelikleri dini ve ruhsal ritüellerden, mental problemleri tedavi etmeye kadar geniş bir skalada kullanmaktadır. Bu psikedeliklerin başında “sihirli” mantarın (magic mushroom, Psilocybe cubensis) özünden elde edilen psilocybin gelmektedir. Ancak 1970’de Amerika, o dönemde hippiler tarafından da sıkça kullanılan psikedelikleri stage 1 drugs olarak sınıflandırıp üzerlerinde araştırmalar yapılmasını kısıtlamıştır. Bu kısıtlamalar University of California’nın 2004 yılında ileri seviye kanserli hastalarda psilocybinin tedavi etkileri üzerinde yaptığı çalışması ile azalmaya başlamıştır ve o zamandan beri bu çalışmalar hız kazanıp; psilocybinin nöropsikiyatrik durumlarda faydalı bir yardımcı olabilceğini göstermiştir.
Psikedelikler halüsünojik ilaçlar sınıfına girer. Bu sınıf da kendi içinde dissosiyatif ilaçlar ve klasik serotonerjik ve dopaminerjik halüsinojenler olarak 2 alt sınıfa ayrılır. Klasik psikedelikler, beyinde modumuzu (anksiyete veya agresyon seviyesi gibi) belirleyen serotonin reseptörleri ve bunların alt tipleri ile etkileşime geçer.
2018 yılında Compass Pathways Ltd. geliştirdikleri psilocybin bazlı tedaviye-dirençli depresyon tedavisi ile USFDA tarafından çığır açan tedavi ünvanını alıp onaylanmıştır. 1 yıl sonra ise, Usona Institute da psilocybin bazlı majör depresif bozukluk tedavisi ile USFDA den aynı onayı almayı başarmıştır.
Psilocybin anti-anksiyete ve antidepresan özelliğini gösterirken agonistik olarak serotonin tip 2A reseptörleri ile reaksiyona girer. Bu etkileşim sonucunda medial prefrontal korteksin aşırı aktivitesini normalleştirir ya da tamamen kapatır ve depresyona karşı bir silah olarak kullanılabilir. Ancak bu etkileşim antidepresan etkillerinin de yanında meşhur halüsünojik etkilerini de getirir.
Bazı çalışmalar ise psilocybinin dolaylı yoldan beynin ödüllendirme sisteminde önemli roller oynayan mezolimbik dopaminerjik yolları ile de etkileşime geçtiğini göstermiştir. Bu doğrudan olmayan etkileşimlerin ise psilocybinin düşük bağımlılık yapma seviyeleri ile ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bahsedilen düşük bağımlılık seviyelerinin yanında, negatif olarak suistimal edilebilecek özellikleri vardır. Bu özellikler kullanıcılar arasında “bad trip” olarak adlandırılan çeşitli yan etkilerden (hipertansiyon, hiperrefleksi, intihar düşünceleri, v.b.) oluşur. Bu durumların önüne geçmek için ise klinik olarak uygun görülmüş hastalarda, uygun görülen dozlarla ve medikal bir personelin gözetiminde kullanılmalıdır. Akla gelen aşırı doz kullanımı ise çok zor olup; ölümlerin büyük çoğunluğu kardiyovasküler sebeplere dayanır.
Psilocybin toksikolojik etkilerinin az olmasından ve fizyolojik olarak iyi tolere edilmesinden ötürü psikiyatrik hastalıklar için çok ciddi bir gelecek vadediyor. Ancak doğası halen tam olarak anlaşılamamış olmasından ötürü üzerinde yürütülmesi gereken çalışmalar var. Bu çalışmalar ise 2004 yılından beri çok ciddi bir hız kazanıp her geçen gün daha fazla bulgu vermekte ve sektöre daha fazla yatırımcı ile birlikte araştırmacı da çekmektedir. Yakın bir gelecekte Psikedelik-destekli terapiler, hastalıkların tedavilerinde önemli roller oynayacak gibi gözüküyor.
Kaynaklar ve İleri Okuma
Lowe H, Toyang N, Steele B, Valentine H, Grant J, Ali A, Ngwa W, Gordon L. The Therapeutic Potential of Psilocybin. Molecules. 2021 May 15;26(10):2948. doi: 10.3390/molecules26102948. PMID: 34063505; PMCID: PMC8156539.
Comentários